Cuma, Mart 31, 2006

Kuzu Kokoreç

Kuzu içerde birbirinden nefis kurabiyeler yapıyor. Yalnızca kurabiye değil tabii, pasta, börek, ne ararsan var. Yarın aslında evden gidiyormuş gibi yapıp gizlice evde kalmak, bütün yiyecekleri tüketmek var ama, ev saklanabilecek kadar büyük değil işte...

Kuzu kurabiye yaparken ben de boş durmadım, Kuzu'nun bu kansızlık teranesine yaptırdığı tüm kan, bağırsak vs tahlillerini taradım. Tahlil ve grafiklerin tamamına flikr'dan ulaşabilirsiniz. Aralarında bizim Kuzu'nun kokoreç fotoğrafları da var, her biri birbirinden temiz ve sağlıklı. Bütün bu tahliller ve raporlar ne işinize yarayacak bilmem ama...

Tedavide çok uzun süre hiçbir gelişme olmamıştı, hatta yediği on tane kan iğnesi bile kar etmemişti, ama yanılmışız :). Son tahlillere bakılırsa, Kuzu'nun ferritin, demir ve hemoglobin değerlerinde az ama düzenli bir yükseliş var. Yakında kanlı canlı bir kuzu olacak anlaşılan... Halbuki Malatya Teyze'nin deyişiyle ne kadar kolaydı herşey, tam benim istediğim gibiydi. İki ünite kanı damardan verdin miydi bünyeye, hiçbirşeyi kalmaz.

Kuzu motorları sevmiyor...


Bizim Kuzu kızgın bana iki haftadır. Motorla ilgilenmekten ona ilgimi vermiyormuşum. Gören de motoru başka motor sanacak. Gerçi motor motoru çeker diyorlar ama...

Laf başka yerlere gitmeden geleyim asıl konuma. Bu sene bahar bir başka güzel geldi. Havalar bir başka güzel ısındı, ağaçlar bir başka güzel açtı. Hepsinin üstüne de, hem arabanın olmayışı, hem motorun aşağıda yatışı eklenince tam bir tadından yeme de yanında yat durumu oluştu.

Her sabah 07:00'de kalkıyorum, hızlı bir kahvaltı ve ardından motorla on dakikada işyerindeyim. İnsan keşke işim daha uzakta olsaydı mı dermiş ya... Hava güzel olunca, motorun keyfi bir başka çıkıyor canım...

Alınık Araba

Kaç aydır arabasızız. Eylül'de satmıştım yanlış hatırlamıyorsam Polo'yu. Mart sonu itibarıyla yeni arabamızı aldım ama sonunda. Gerçi biraz uzun sürdü ama olsun. Yeni arabamız, kız arabası geleneğine uygun olarak, Mercedes A160. Kendisi 2004 model, 37,000 km'de, 1600 cc, 106 bg, triptronik vitesli siyah bir araba.

Nerden, nereye... Şöyle kıçımız yer seviyesinde iki kişilik spor bir araba alalım derken, Smart Roadster yakıyor derken, deneyince bir anda soğuyuverdim arabadan. Şimdi ise, Roadster'da kıçımı koyacağım yere ayaklarımı koyuyorum. O kadar yüksekte oturacağım yani.

Hafta başı ruhsat başvurusu yapılır, Salı günü ödemesi tamamlanır, Çarşamba ruhsat çıkar, bütün muamele işlemlerinin bitmesini müteakiben de, arabayı Perşembe gibi alırım sanırım.

Mercedes iyidir. A serisi iyidir. Yeni kasa olsa tadından hiç yenmezdi ama o da bu sene olmazsa seneye olur vs diyerek kapatıyorum bu bahsi.

Pazartesi, Mart 13, 2006

Kuzu, Kuzu ve Kuzu

Bizim Kuzu, uzun süredir yazmadım ya yine, beni tekrar blogu kullanmaya ve kendisine cevap vermeye zorluyor. Son yazısında benden şikayet etmiş yine. Demesi o ki, ben sağda solda kedileri püsküüt, köpekleri sosis, kendisini ise Kuzu olarak çağırıyormuşum. "Başlarda kendisini Kuzu olarak çağırmamı NG ve Discovery TV'ye bağlamış ama asıl sebebi de bulamamış"mış.

Açıklıyorum, kedilere verilecek en güzel isimler Püsküüt (İstanbul Türkçesinde Bisküvi) veya Pistandır (Fistan - Etek, Elbise). Deneyin Allah aşkına, hangi kedi sokulmaz ki sen onu Püsküüt veya Pistan diye çağırınca?

Köpeklerin isimleri daha geniş bir perspektifi hak ediyor tabii. Gerçi bizim köyle başı açık renk köpekler Akbaş, sarı köpekler Çomar, kızıl köpekler Ceylan ve siyah köpekler Arap isimleriyle anılır, köyde bir beşinci isme sahip köpek yoktur, ama o ayrı... Hem sosis ismi her köpeğe verilmez; bunun için şişko olması, kısa tüylü olması, mahzun bakışlı olması ve en önemlisi uysal ve kısa bacaklı olması gerekir. Ki tüm bu özellikleri taşıyorsa gerçek bir sosistir nitekim.

Gelelim bizim Kuzu'nun ismine. Kendisinin yukarıda belirtilen canlılarla, aynı gezegende yaşamak ve zaman zaman karşı karşıya gelmek dışında ortak özelliği bulunmamaktadır. Kendisine verilen isim, yalnızca ve sadece kendisinin karakteristik özelliklerine ilişkindir.

Şöyle ki; kendisi bir kuzu kadar beyaz, bir kuzu kadar sevimli, bir kuzu kadar uysal ve bir kuzu kadar yaramazdır. Bu nedenle, sevilmekten kaçsa, serseri mayın gibi bir oraya bir buraya zıplayarak ortalığı dağıtsa da, sevildiğini her zaman bilecek ve bu sevginin tadını çıkaracak kadar akıllı bir kuzudur.

Aynı zamanda, kendisi ne kadar aksini iddia etse de, karakteristik bir Sekli Kuzusudur. Sekli Kuzusunun ne olduğunu bilmeyenler için bunu başka bir yazımda ayrıca açıklamayı daha doğru buluyorum.

Yeri gelmemiş olmakla birlikte cevap hakkı kapsamında ifade etmek isterim ki, Kuzu Hanım'ın gücü kafasındaki minik boynuzları çıkmaya başladığında onları sağa sola çarpmakla ilintilidir. Şu hususu da belirtmek isterim ki, kuzular çok nadide yaratıklardır, kuzusarması, kuzu pirzola, deniz kuzusu gibi sayısız çeşitleri vardır. Nitekim bizim Kuzu'nun bir kuzu olarak fotoğrafı yapılsa, - ve çirkin olduğunu bakmayın lütfen, nette şöyle güzel bir kuzu bulamadım, bulduklarım çamur içinde merinos kuzularıydı - aşağıdaki gibi olacaktır: